OECD’den Türkiye Ekonomisine Güven Sinyali: Büyüme Tahminlerinde Artış OECD’den Türkiye Ekonomisine Güven Sinyali: Büyüme Tahminlerinde Artış

Çin'in Orta Doğu'daki artan etkisi, genellikle küresel ekonomik ve siyasi bir güç olarak yükselişiyle ilişkilendiriliyor. Ancak, bölgedeki varoluşsal sorunlara somut çözümler getirmedeki zorluklar, Çin'in Orta Doğu politikasının gerçek yüzünü ortaya koyuyor.

Çin'in Orta Doğu'daki politikasını yükselen ekonomik ve siyasi gücüyle ilişkilendirmek yaygın bir yaklaşımdır. Kuşak ve Yol Girişimi gibi projeler, Çin'in bölgedeki etkisinin arttığının göstergeleri olarak kabul edilir. Ancak, pratikte bu etkinin beklenen sonuçları üretmediği görülüyor. Örneğin, Suudi Arabistan ve İran arasındaki arabuluculuk girişimi, bölgedeki çatışma ve riskli alanlara dair Çin'in somut ve başarılı bir hamlesi olarak öne çıksa da, bölge ülkeleri arasında gerçek bir çözüm getiremedi.

Çin'in Orta Doğu politikası, söylem ile pratik arasında belirgin bir uçurumu gösteriyor. Çin, dünya barışını ve ortak kader birliğini vurgulayarak küresel sorunları çözeceğini iddia ediyor, ancak bu söylemler somut adımlara dönüşmüyor. Özellikle İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları sonrasında Çin'in bölgedeki etkinliğine rağmen somut adımlar atmaması, bu uçurumu gözler önüne seriyor.

Çin'in Orta Doğu politikasını belirleyen temel ilkeler arasında, Çin Komünist Partisi'nin iç siyasal meşruiyeti bulunuyor. Çin'in devrimci lideri Mao Zedong'dan beri devam eden 3'üncü dünyaçılık ve devrim ihracı modeli, Çin'in ideolojik ve söylemsel üstünlüğünü vurgular. Ancak, bu ideolojik yaklaşım, bölgedeki somut sorunlara çözüm getirmekten ziyade genel ve yapısal sorunlara odaklanıyor.

Çin'in Orta Doğu politikası, söylem ile pratik arasındaki uçurumu daraltmak zorunda. Bölgedeki çatışma ve savaş dinamikleri, Çin'in politikasını yeniden değerlendirmeye zorluyor. Ancak, bu daralmanın başarısı, Çin'in ulusal çıkarları ile uyumlu ve somut adımlarla belirlenmiş bir stratejiye dayanıyor.

Kaynak: AA-Anadolu Ajansı