İstanbul Gedik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Selim Sezer, İspanya, İrlanda ve Norveç'in Filistin devletini nasıl tanıdığını ve 1967 sınırlarının iki devletli çözüm için neden önemli olduğunu anlatan bir analizi yazdı.
İspanya, İrlanda ve Norveç yetkilileri 28 Mayıs Salı günü Filistin Devleti'nin resmi olarak tanındığını duyurdu. Son aylarda Barbados, Jamaika, Trinidad ve Tobago ve Bahamalar hükümetleri de benzer kararlar aldı. Böylece dünya genelinde Filistin Devleti'ni tanıyan ülke sayısı 146'ya yükseldi. Şu anda Filistin, Asya, Afrika ve Latin Amerika'daki ülkelerin neredeyse tamamı, Doğu ve Orta Avrupa'daki ülkelerin ise yaklaşık yarısı tarafından tanınıyor. Son alınan kararlarla ilk kez bazı Batı Avrupa ülkeleri de bu topluluğa katıldı. Karara öncülük eden İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, başkenti Doğu Kudüs ile Gazze Şeridi ve Batı Şeria olmak üzere tek ve birleşik bir Filistin devletinin bağımsızlığını tanıdıklarını, Filistin'in anayasasında değişiklik yapılmasını kabul etmediklerini vurguladı.
"Aksa tufanı"nın ilk günlerinden itibaren pek çok yorumcunun fikir birliği, eski statükoya dönüşün mümkün olmadığı yönündeydi. Olasılıklar arasında bölgesel bir savaş, Gazze'nin tamamen işgal edilmesi ve 2 milyondan fazla insanın sınır dışı edilmesi ya da tam tersine İsrail'in yok olmasına yol açacak bir sürecin başlaması da yer alıyordu. Bu senaryoların 3'ü de gerçek olasılıklar olarak halen önümüzde yer alırken, hepsinin de zayıf olasılıklar olduğunu da belirtmek gerekiyor. En güçlü olasılık, benzer savaşların tekrarını önleyecek formülün uluslararası uzlaşmayla hayata geçirilmesi ve 1967 sınırlarında bir Filistin devletinin küresel olarak kabul görmesidir.
Filistinlilerin iradesi ve tercihleri bu süreçte belirleyici olmalıdır. El Fetih, yıllardır iki devletli çözümü savunurken, bazı Filistinli hareketler bu modeli reddediyor. Hamas ise, 1967 sınırlarında bir devlet hedefine açık olduklarını belirtirken, tarihi Filistin topraklarının tamamının özgürleştirilmesi hedefini vurguluyor.
Buradaki en önemli soru, potansiyel bir Filistin devletinin tam olarak neyi yapıp yapamayacağıdır. Hiçbir Filistinli, uluslararası toplumun Filistin toprağı olarak gördüğü yerlerden, özellikle de Doğu Kudüs'ten vazgeçmesini, örneğin Batı Şeria'daki İsrail yerleşimlerinin boşaltılmamasını, İsrail varlığının bu sınırlar içinde kalmasını veya yerleşim ölçeğini kabul edemez. Üstelik böyle bir model "çözüm" olarak da değerlendirilemez; Tıpkı Oslo süreci gibi bu da barış karşılığında birçok şeyden vazgeçmek anlamına geliyor ve sonuçta başarısızlıkla sonuçlanması muhtemel. Başka bir deyişle, bir Filistin devletini kabul etmek kadar önemli olan, o devletin tam ve koşulsuz egemenlik haklarına sahip olmasıdır..