Saadet Partisi Genel Başkan Vekili Mahmut Arıkan, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Arıkan, ABD'nin 11 Eylül saldırılarını Ortadoğu'da koz olarak kullanıp İslam ülkelerinin iç işlerini kontrol altına aldığını belirtti. 11 Eylül'ün bir başlangıç olduğunu vurgulayan Arıkan, ''Bugün hala Filistin’de yaşanan trajedi de bu zihniyetin eseridir. Biz 1969'dan beri haykırıyoruz; D8 ve D60’la Batı bloğunun anlayışını büsbütün çökerteceğiz" dedi. 

 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 44 yıl geçtiğini hatırlatan Arıkan, "AK Parti iktidarın 'sivil vesayetle' karşı karşıyayız" dedi. Arıkan açıklamasında, şu ifadeleri kullandı:

"Milli Görüş hareketi  askeri vesayete çok maruz kalmış bir harekettir. Partileri kapanan, lideri tutuklanan, siyasi yaşamı engellenen Milli Görüş tam 55 yıldır vesayet zihniyetiyle mücadele ederek bugünlere gelmiştir. Askeri vesayetin ortadan kaldırıldığı bugünlerde biz; AK Parti iktidarında bir 'sivil vesayetle' karşı karşıyayız. Askeri veya sivil, biz bütün vesayetlerin karşısındayız! Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki bunun için mücadelemiz devam edecek, aziz milletimizin talepleri doğrultusunda yürüyüşümüzü sürdüreceğiz.

"Kara para aklayıp vergi kaçırırsanız iktidarın 'enercisi' sizden yana olabilir"

Engin Polat ve Dilan Polat'ın tahliye edilmesi üzerinden iktidarı sert ifadelerle eleştiren Arıkan, sözlerine şöyle devam etti:

''Yaşanan yozlaşma en çok hukuk alanında hissediliyor tabii ki. Yeni anayasa gündeminin peşinde olan iktidar, mevcut yasalara göre suç işleyen herkesi resmen ödüllendiriyor. Öyle ki bugün SGK borcunuzu ödemezseniz sağlık hizmeti alamazsınız. Ama milyarlarca TL kara para aklayıp vergi kaçırırsanız iktidarın 'enercisi' sizden yana olabilir. Evet! bugün Türkiye’de 'Kara Para' bir 'Enerci Santrali' olmuştur. Astronomik vurgunlara imza atan tüm suçlular gözümüzün içine baka baka, kahkahalar atarak tahliye edilirken; devletimize teşekkür ediyor. Bugün bakıyoruz devleti yönetmekle sorumlu olanlar, iş insanları arasındaki alacak verecek davalarına müdahil olarak pay alma derdinde. Üstelik buna devlet meselesi diyebiliyorlar. Racon kesen İçişleri Bakanı olur mu? Mafyayla, suç örgütleriyla, uyuşturucu baronlarıyla içli dışlı olan bir bakan olur mu? Bakanı bunu yapınca personeli de haliyle uyuşturucu kuryeliği yapıyor.''

İmamoğlu’ndan Ahmet Türk’e destek ziyareti İmamoğlu’ndan Ahmet Türk’e destek ziyareti

Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde teğmenlerin kılıç çatmasına da değinenen Arıkan, şunları kaydetti:

''Türkiye darbelerden çok çekti. Darbe çağrışımı yapacak veya bu potaya dahil edilecek her şeye karşı çok dikkatli olmak gerekir. Milli travmalarımızı tekrar canlandırmanın kimseye bir faydası yoktur. Bunca şeyden sonra harp okullarında hala bu hassasiyetin kazandırılamamış olması en hafif tabirle zafiyettir, iş bilmezliktir. Harp okullarındaki eğitim ve doktrin yeniden gözden geçirilmelidir. Disiplin abidesi bir kurum disiplinsizliklerin odağı olamaz. Milli Savunma Üniversitesi Rektörü, Harp Okullarının dekanları kendilerini gözden geçirsinler! Teğmenlerin organize edildiği iddiaları daha da vahimdir. Organize edilebilen askerler milletin askeri mesabesinde olamaz. O nedenle iddialar titizlikle araştırılmalı, gözbebeği kurumlarımız daha fazla töhmet altında bırakılmamalıdır. Bu arada şunu da söylemek isterim, 'Mustafa Kemal'in Askerleriyiz' sözünü söylemek kolay ancak tatbik etmek zordur. O nedenle daha çok sözde kalmaya başlamıştır. İçi boşaltılarak rant aracı haline getirildiğini, bir slogana dönüştürüldüğünü, kolay ve pratik bir muhalefet aparatı olarak işlevselleştiğini hatta paravanlaştığını söyleyebiliriz.''

Dış politikadaki hamleleri ''güz kuşağı tv programlarına'' benzeten Arıkan, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile yapılan görüşme üzerinden AK Parti hükümetini eleştirdi. Arıkan İsrail'de öldürülen Ayşenur Ezgi Eygi için de başsağlığı mesajı dileyerek, sözlerine şöyle devam etti:

''Dış politikamız maalesef son 10 yılda Gündüz Kuşağı TV programlarına döndü. Dış politikanın jargonu ve metodolojisi altüst oldu. Ağlama, hakaret, kavga, argo, kabadayılık, olumsuz örnek oluşturabilecek davranışlar, ne ararsanız var! Sisi'yle 10 yıl süren çekişmenin ülkemize maliyetini açıklayacak bir babayiğit var mı? 17 anlaşma 10 yıllık zararı karşılamaya yetecek mi? İhvan hareketini, önce dolduruşa getirip, sonra darbede ağır bedeller ödemek zorunda bırakanlar kim? Ya Mursi ve arkadaşlarının ödediği bedeller? Doğru kılavuzluk tüm bunları engelleyebilirdi! Hem İhvana, hem Mısır'a hem de ülkemize aynı anda bedel ödetmek nasıl bir başarıdır? Kendilerinin dedikleri gibi, bunu da: 'yaparsa AK Parti yapar.' Filistin şehidimiz Ayşenur Ezgi Eygi’ye Allah’tan rahmet diliyoruz. Henüz 26’sında bu kardeşimiz kendi ifadesiyle 'inandığı dinin, İslam’ın bir gereği olarak' kardeşlerinin uğradığı zulme kayıtsız kalmamıştır. Gazze’ye ulaşamamışsa da Batı Şeria’da Filistinli çiftçilerin hakkını savunan bir protesto esnasında şehit edilmiştir. Hiç şüphesiz Ayşenur, 'zulüm bizdense ben bizden değilim' deyip Siyonist buldozerlerinin üstüne yürüyen Rachel Corie’nin izini sürmüştür. Ayşenur; her ne kadar iktidar vanaları kapatmıyor, dolaylı olarak ticarete ve ilişkilere devam ediyor olsa da; milletimizin Filistin halkının mücadelesine nasıl destek verdiğini tüm dünyaya göstermiştir.'' 

Narin Güran cinaletini ilişkin de değerlendirmeler bulunan Arıkan, ''Şimdi kamuoyunda yeni bir endişe var, Narin’i katledenler hak ettikleri cezayı alacak mı?'' diyerek yargı sistemini eleştirdi. Mahmut Arıkan, sözlerini şöyle tamamladı: 

"Hiçbir gerekçe 8 yaşındaki masum bir çocuğun katledilmesini haklı kılamaz. Şimdi kamuoyunda yeni bir endişe var: Narin’i katledenler hak ettikleri cezayı alacak mı? Kamuoyundaki bu endişe yersiz değildir. Her gün onlarca suç kaydı olan kişilerin sokaklarda serbestçe dolaştığını görüyoruz. Görüyoruz ki ceza kanunu ve infaz yasası; suçluları caydırıcı şekilde cezalandırmaktan çok uzak. Bu cezasızlık durumu, katilleri ve çocuklarımızın hayatını karartan canileri cesaretlendirmektedir. Narin’in katledildiği bu acı olayı bir milat kabul ederek; benzer vahşeti, aklının ucundan dahi geçirenlerin bacaklarını titretecek değişiklikleri hayata geçirelim. 

''Türkiye bu cehennemi yaşamak zorundu değil''

Buradan Meclis çoğunluğunu elinde bulunduran iktidara ve tüm muhalefet partilerine sesleniyorum. Gelin hep birlikte; Ceza kanununda ve İnfaz yasasında değişiklik yaparak cezaların caydırıcılığını artıralım. Cinayet ve özellikle çocuk cinayetleri için çerçevesi çok net şekilde belirlenmiş bir kapsamda idam cezasını yasalaştıralım. Burada daha sonra siyasi bir intikam aracına dönüşmemesi için 'çerçevesi net bir şekilde belirlenmiş ve cinayetle sınırlı' olması bizim için en önemli kriterdir. Bunun altını dikkatle çiziyoruz. Toplum olarak adalet duygumuzu derinden sarsan çocuk cinayetleri karşısında hep birlikte 'İdam gelsin' seslerini duyuyoruz. Evet, sadece bu vahşice eylemler karşısında bunun gerekliliğini savunuyoruz. Ancak ne yazık ki, adaletin mafyanın oyuncağı olduğu, yargının parayla satın alındığı, bu Türkiye’de çocuk cinayetleri için bile idamı söylerken bir kez daha düşünüyoruz. Ciğerimiz yanıyor, ama 'idam' derken bile AK Parti’nin siyasi hesaplaşmalarına takılmaktan korkuyoruz. Türkiye bu cehennemi yaşamak zorunda değil.''

Kaynak: ANKA