Prof. Dr. Nurper Ülküer, suça sürüklenen çocuklara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Geçtiğimiz yıl ülkemizde ortalama yarım milyona yakın çocuğun güvenlik birimleri ile tanıştığını belirten Ülküer, bu grup içinde 117 bin çocuğun suça sürüklenen çocuk olarak tanımlandığını söyledi.
Çocuğun gelişiminde aile ve çevreyle etkileşim çok önemli
Çocukların gelişimlerinin, doğuştan getirdikleri genetik özelliklerinin yanı sıra çevreden aldıkları uyaranların etkisinde şekillendiğini kaydeden Ülküer, "Son yıllarda giderek daha da önem kazanan nörolojik beyin gelişim çalışmaları, çocukların beyin gelişiminin mimarisini çocuğun çevreden aldığı uyaranların ve ona verdiği tepkilerin oluşturduğunu kanıtlamıştır. Diğer bir deyişle, çocuğun duyularının, duygularının (ki bunun içinde duyguların kontrolü ve tanınması da vardır) dil gelişiminin, öğrenme becerilerinin kazanılmasında çocuğun doğduğu andan itibaren, başta anne-babası veya diğer önemli yetişkinlerle etkileşimlerinin önemli olduğu artık bilinmektedir." diye konuştu.
Yoğun ihmal ve istismar ömür boyu süren etkiler bırakıyor
Çocukluğun ilk yıllarının bu nedenle en kritik yıllar olarak karşımıza çıktığını ifade eden Prof. Dr. Ülküer, "Birçok sosyal-duygusal gelişimsel sorunların yine bu dönemdeki olumsuz etkiler sonucu ortaya çıktığı bilinmektedir. Bilhassa, toksik stres yani yoğun ihmal ve istismarın uzun süre devam etmesi şeklinde tanımlanan durumun, çocukluk döneminin ilk yıllarında beyinde geri-dönülmez sinirsel izler bıraktığı ve bu etkilerin yaşam boyu devam ettiği bilinmektedir." dedi.
Suça sürüklenmiş çocukların yaşam hikayeleri birbirine benziyor
Suça sürüklenmiş çocukların yaşam hikayelerinin birbirine benzer olduğunu kaydeden Ülküer, "Çoğunluğu yaşamlarının ilk yıllarından itibaren yoğun ve sürekli şiddete maruz kalmış (aile içi şiddet, ihmal, istismar, yoksulluk..) çocuklardır. Şiddet, şiddeti ve mağdur olmayı, mağdurluk ise suça sürüklenmeyi tetiklemektedir." diye belirtti.
Çocukların suça sürüklenmesinde çevresel etkilerden çok genetik etkilere daha fazla sorumluluk atfeden araştırmalar da bulunduğunu kaydeden Ülküer, "Genetik etki, akıl hastalığı ve suç davranışı eğilimi, çeşitli anti-sosyal davranış türleri ve bu tür davranışları destekleyebilecek dürtüsellik dahil olmak üzere ebeveynlerden gelen kalıtsal faktörlerle ilişkili olduğu da bilimsel çalışmalarla desteklenmektedir. Ancak bu etkilerin çocukların maruz kaldığı çevresel risklerin genetik risk faktörlerinin etkisini arttırdığı da bildirilmiştir." dedi.
Ebeveynler, bakım verenler ve akran gruplarının rolü büyük
Genelde iki önemli çevresel faktörün çocuğun suça sürüklenmesinde rol oynadığını kaydeden Prof. Dr. Ülküer, "Birincisi çocukluğun ilk yıllarında ebeveynler/bakım verenler, ikincisi ise daha sonraki yıllarda akran gruplarıdır. Genellikle akran grupları birbirine benzer olumsuz deneyimler geçirmiş çocukların birbirini bulması ile oluşmakta ve böylece olumsuz davranişlar karşılıklı kabul görüp, pekiştirilelerek benimsenmektedir." ifadelerini kullandı.
100 çocuktan 70’i travmatik olaylar yaşamış
Çevresel faktörlerden bir diğerinin ise çocukluk travmaları olduğunu belirten Ülküer, "Dünyadaki her 100 çocuktan 70’inin fiziksel istismar, cinsel istismar gibi travmatize edici olay yaşadığı çeşitli raporlarda dile getirilmiştir. Çocuklukta bu ve benzeri olaylara maruz kalma, gelişimsel gecikmeler, madde kullanımı ve intihar dahil olmak üzere bir dizi olumsuz duygusal, gelişimsel, davranışsal ve akademik sonuçları beraberinde getirdiği gibi, psikiyatrik bozuklukların temelini oluşturmaktadır." diye konuştu.
Ülküer, "Travma sonrası stres bozukluğunun yaygın bir semptomu olan aşırı uyarılma, saldırgan davranış gibi kolayca tetiklenen ve aşırı öfke içeren davranış kalıpları çocukların suça sürüklenmesine katkıda bulunabilir. Travmatik stresin bir sonucu olarak kişinin kendisinin veya başkalarının duygularını tanımadaki eksiklikleri gibi duygu işlemenin değişmesi, başkalarında düşmanca niyet görme gibi değişen bilişsel süreçler ve insanlara bağlanmada zorluk gibi değişen kişilerarası süreçler de çocuğun suça sürüklenmesini etkileyen süreçler içine dahil edilmektedir." dedi.
Cezalandırmak yerine; suç öncesi alanda iyileştirme yapılmalıdır
Suça sürüklenen çocukların içinde bulundukları durumlar göz önüne alındığında, yasalar yoluyla çocuğun toplumsal ve psikolojik tehlikelere karşı korunması için tedbirler alınması gerektiğini kaydeden belirten Ülküer, şunları söyledi:
"Gerektiğinde, eğer ailenin ihmal ve istismarı söz konusu ise çocuğun aileden de korunması gerekir. Çocuğun gelişiminin sürekliliğinin desteklenmesi ve olumsuz deneyimlerin etkilerinin azaltılması için önleyici, koruyucu ve onarıcı kurumların olması gerekir. Diğer taraftan, adalet sistemi, bilhassa Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK) çerçevesinde çocuğun haklarını korumakla yükümlüdür. Çocukları cezalandırmak yerine; suç öncesi alanda onları iyileştirmek önemli bir ilke olmalıdır. Yine ÇKK çerçevesinde çocuğu suça götüren süreci engellemek, önleyici tedbirler alarak çocuğun suça sürüklenmesinin önüne geçmek önemlidir.
ÇKK temel olarak; çocukların cezalandırılması yerine denetim altına alınmalarını, ailelerinden koparılmadan aile ortamlarında korunmalarını ve cezalandırılmaya en son çare olarak başvurulması hususlarını kabul etmektedir. Çocuğun suç işleyerek adli makamlarla karşılaşmasından sonra, çocuğun dış ve iç dünyası ile ilgili olan bağlarının yeniden onarılması ve çocuğun toplumsallaştırılmasına yönelik çalışmalara daha çok yer verilmelidir. Koruyucu ve destekleyici tedbirler, çocuğun korunması ve desteklenmesi amaçlarını taşımaktadır."
Aileler bu konuda neler yapabilir?
"Çocuğun gelişim sürecinin başladığı ilk sosyal çevre olarak aile ortamının iyiliği çocuğun gelişiminde önemli etkiye sahiptir." diyen Ülküer, "Çocuğun dünyaya açılan ilk kapısı olan aile ortamında olumsuz yaşam olaylarına, şiddet, ihmal ve istismara maruz bırakılan çocukların suça eğilimi artmaktadır. Bu nedenle, aileler çocukları ile daha iyi etkileşim ve iletişim içinde olmalı, onları olası risklerden korumalıdır." dedi.
Çocuklar suçlu doğmazlar
Ailelerin, bilhassa yoksulluğun, sınırlı ekonomik şartların olumsuz etkilerinden korunabilmeleri, çocukları için daha uygun ev ortamları hazırlayabilmeleri desteğe ihtiyacı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ülküer, "Ailelere, bilhassa risk grubunda olanlara, ebeveynlik danışmanlıkları verilmesi, psiko-sosyal ve finansal destek sağlanması şarttır. Bu çerçevede toplum merkezlerinin düzenli aralıklarla yapacakları taramalar ile aileye yönelik risk faktörlerini önceden fark edip önlem alması gerekir. Unutmayalım, çocuklar suçlu doğmazlar veya ortada bir neden yokken suça sürüklenmezler. Devletin, yerel yönetimlerin ve ailelerin, ‘kendine güvenen, mutlu ve öğrenmeye açık çocuklar yetiştirmek’ birinci görevleri olmalıdır. Ancak bu şekilde çocuklarımızın güvenliklerini sağlayabilir onların iyi vatandaşlar olmalarına yardımcı olabiliriz." şeklinde konuştu.
Mahreç: Haber Merkezi