Tarihi ve kültürel zenginlikleriyle dünya çapında ün kazanan Mardin, medreseleri ve sahabe kabristanlarıyla dikkat çekiyor. Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinden kalma bu yapılar, İslam tarihinin önemli merkezleri arasında yer alıyor.

“Sensin Atatürk” adlı senfonik melodram İzmirlilerle buluştu “Sensin Atatürk” adlı senfonik melodram İzmirlilerle buluştu

Mardin, hem dini hem de tarihi bir merkez olarak büyük bir öneme sahip. Özellikle Zinciriye ve Kasımiye Medreseleri, Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinde eğitim ve ilim merkezi olarak faaliyet göstermiş olup, bu gün hala ihtişamını koruyor. Bu medreseler, İslam mimarisinin en güzel örneklerini sunarken, geçmişte birçok âlim ve öğrenciye ev sahipliği yapmıştır. 

Mardin ve çevresindeki sahabe kabristanları da İslam tarihine ışık tutan kutsal mekânlar arasında yer alıyor. İslam’ın ilk dönemlerinde bu bölgede bulunan sahabelerin mezarları, hem manevi açıdan hem de tarihsel olarak büyük bir değere sahip. Özellikle bu tür mekanlar, şehri ziyaret edenlerin manevi yolculuklarına rehberlik ediyor.

Mardin’in tarihi medreseleri ve sahabe kabristanları, hem dini hem de kültürel açıdan büyük bir hazine barındırıyor. Ancak bu eşsiz mekânların çoğu günümüzde hala keşfedilmeyi bekliyor.

Araştırmacı-Yazar Nihat Ayanoğlu, konu hakkında İLKHA muhabirine önemli açıklamalarda bulundu.

Ayanoğlu, dinler ve diller şehri Mardin’de birçok ilim görülen medreselerin harap edildiğini, aynı şekilde sahabe kabristanlarının üzerine duvarlar çekilerek yer altında kaldığını ifade ederek, yetkililerden bu mekân ve kabristanların gün yüzüne çıkarılmasını ve korunması hususunda çağrıda bulundu.

“Mardin daha keşfedilmemiş bakir bir kenttir”

Mardin şehrine olan bağlılığını aktaran Araştırmacı-Yazar Nihat Ayanoğlu, "Paris’te bulunan ve Mardin’e ait köşesi yaptırılmış bir kütüphanede Mardin’i tanıdım. El- Ezher üniversitesi ve Türkiye’deki daha birçok kütüphanesinde araştırmalar içerisinde bulundum. Bununla beraber şu kanıya vardım ki, tarihi mekânları olarak Mardin daha keşfedilmemiş bakir bir kenttir. Mardin UNESCO tarafından açık bir şehir müzesi olarak tanımlanmıştır. Dünyada Venedik, Mardin ve Kudüs vardır. UNESCO bu konuda Mardin’i başşehir olarak seçeceğinden çok eminim.” dedi.

Mardin’de birçok tarihi ilmi medreselerin olduğuna ve gün yüzüne çıkarılması beklendiğine dikkat çeken Ayanoğlu, “Mardin'in daha keşfedilmemiş çok şeyleri vardır. Bazı yöneticiler tarafından gerek türbeler, gerek medreseler kapatıldığı zaman medreselere kilit vurulduğu gibi bazı medreseleri ahır olarak kullanılmış. Türbeler ise Mardin'i kuran, Mardin'in yükselmesinde her türlü katkısı olan gerek hükümdar, gerek padişah gibi büyük devlet ve siyaset adamlarının kabirlerinin ve türbelerinin kapılarına taştan örülmüş engeller vardır. Nitekim bugün Sabancı Müzesi’nin civarında yıllarca yağmur yağdıktan sonra 2018'de bir tarih çıkmıştır. Bu konuda hassasiyeti olan kişiler tarafından birçok kurum ve yetkiliyle müracaat edildiyse de herhangi olumlu bir sonuç alınamadığı gibi o tarihi yere de el atılmadı. Dolayısıyla geçmişimizin bu şekilde harcanması, yıkıntı halinde bırakılması bizim gibi ve bize gönül veren insanları çok fazla üzüyor. Yıllarca maarif ve eğitim alanında hizmet vermiş o medreselerin, o tarih kokan yerlerin bu şekilde yıkıntı halinde bırakılması başta Mardinliler için, ondan sonra ben Müslümanım diyenler için bir züldür.” şeklinde ifade etti.

“Mardin’de belirli olan 62 medrese var, 40 üzerinde de tespitler mevcut”

Nice İslam kokan medreselerin harap edildiğini ve korunamadığını belirten Ayanoğlu, “Mardin'de yaptığımız incelemeler neticesinde 62 tane medreseye vakıf olduk. Şu anda tespit ettiğimiz medreseler ise 40’ı geçmek üzeredir Allah'ın izniyle. Lakin daha çok tespit edeceğimiz medreseler var. Kayıp olan medreselerimizi arıyoruz. Mardin’in en güzel medresesi Kasımiye Medresesi’nin altında bir medrese daha çıktı. Merkezde bulunan birtakım tarihi mekânlarda içki ve fuhuş yeri açılmış durumda. Bu duruma çok üzülmemizin en büyük nedeni eskiden o mekânların dini eğitim yeri olmasıdır. Dolayısıyla bu tür mekânların bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde kullanılması, Müslümanlar için çok acı bir durumdur. Bununla beraber Mardin’de bulunan Şehidiye Camii, orada yüce Allah için şehit olan bir zatın naaşı bulunmasından dolayı bu ismi almıştır. Ancak maalesef o şehidin kabri üzerinde duvar çekilerek en tepesinde tuvaletlerin olması da çok acı bir durumdur. Ecdadın, savaş meydanında aslanlar gibi savaşarak şehit olan o azizlerin üzerinde tuvaletlerin olması hiç etik değil. Yetkililere çağrımız aziz şehitlerin naaşlarının gün yüzüne çıkarılması ve korunmasıdır. " ifadelerini aktardı.

Mardin’de bulunan ve Mardin şehriyle bağlantısı bulunan Sahabeler hakkında bilgi veren Ayanoğlu, “Sabancı Center’de 2018 tarihinde duvarın patlamasıyla arkasındaki çıkan tarihin içerisinde Peygamber Efendimiz Aleyhisselam’ın amcasının oğlu, Cafer-i Tayyar'ın ortanca oğlu olan Muhammed El-Farisi'nin kabri çıkmıştır. Biz Muhammed El-Farisi iki sene içerisinde ilmik ilmik, kelime kelime, cümle cümle bütün kitapları tarayarak tercüme ederek onun hayatını düzenledik ve onun kitabını yaptık. Onunla birlikte yeni yolun üzerinde bulunan halk tabiriyle Şeyh Muhammed Ed- Dırar denilen Dırar İbn-i Ezver Radiyallahu Anhu hazretlerinin kabrini bulduk orada. Onun kabri tam caminin altında duvarın kenarındadır. Zürare İbn-i Avfa diye bir levha konulması yanlıştır. Dırar İbn-i Ezver İslam ordusunun öncülerindendi. İlk düşmana hücum eden oydu. Ruhunu yüce Allah’a, Mardin topraklarında teslim etti. Dırar İbn-i Ezver’in kız kardeşi Havle de aynı şekilde kabri buralarda olduğunu biliyoruz. Lakin onun kabrine daha ulaşamadık." şeklinde konuştu.

Ayanoğlu ifadelerini şöyle sürdürdü: “Diğer başka bir sahabe ise Mardin'in tabiriyle Şeyh Çabuk dedikleri Peygamberimiz Efendimiz Aleyhisselam’ın postası olan ve dörtnala giderken sanki havada uçarcasına giden o sahabe çabuk gidip-geldiğinden dolayı bu ismi almıştır. Esas ismi Abdullah Bin Üneys El-Cüheni’dir. Cühenli bir sahabedir. Peygamberimiz Efendimiz Aleyhisselam gerek Abdullah Bin Üneys El-Cüheni’yi gerek Dırar İbn-i Ezver’i gerek Muhammed El-Farisi’yi çok haddinden fazla seviyordu. Abdullah Bin Üneys El-Cüheni Peygamberimiz Efendimiz Aleyhisselam tarafından mektup ulaştırmak için görev vermesiyle Mardin’deki Süryanilere de gönderilmek üzere görevlendirildiği bilinmektedir. Ancak Mardin’e gelmesi Hazreti Ömer zamanında olmuştur. Şam tarafından ruhunu teslim etti ancak gelecek olan son noktası Mardin olduğundan yanında bulunan sahabe onu Mardin’e getirip defnediyor. Son mektubunu İyaz Bin Ğanem tarafından buradaki Süryanilere teslim edilmiştir.”

Kaynak: İLKHA