Cumhurbaşkanı Erdoğan, Marmara Üniversitesi Recep Tayyip Erdoğan Külliyesi açılış törenine katıldı. Erdoğan özetle şöyle konuştu:
“Mensubu olmaktan daima iftihar ettiğim Marmara Üniversitesi’nin benim hayatımda çok müstesna bir yeri var. Bundan 43 yıl önce 1981 yılında şimdiki ismiyle üniversitemizin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden mezun oldum. Siyasi hayatımız boyunca şahsıma tevdi edilen 60’ı aşkın fahri doktor unvanlarından en anlamlısını 2013 yılında üniversitemden aldım. Üniversitemizin akademik yıl açılışlarını pek çok kez birlikte yaptık. Başbakan olarak Cumhurbaşkanı olarak mezun olduğum üniversitemin her meselesiyle yakından ilgilendim, vefa borcumu ödemeye gayret ettim.
“Marmara Üniversitesi’nin öğrencisi ve mezunu olmaktan gurur duyuyorum”
Türkiye'nin en köklü, en seçkin yükseköğrenim kurumlarından biri olan Marmara Üniversitesi’nin öğrencisi ve mezunu olmaktan gurur duyuyorum. Bu güzide çatı altında aldığımız eğitim, hayatımızın her safhasında bize yol gösterdi. Burada kurulan dostluklar ve arkadaşlıkların yeri daima farklı oldu. İnşallah bundan sonra da Marmaralı olmaktan gurur duyacağım.
Burası daha önce dün 44’üncü yılını geride bıraktığımız 12 Eylül askeri darbesine başkanlık eden zatın ismini taşıyan bir askeri kışlaydı. Bu araziyi aldık. Her bakımdan parmakla gösterilecek bir eğitim öğretim külliyesi yapılması amacıyla Marmara Üniversitesi’ne tahsis ettik. Bundan 5 yıl önce 29 Kasım 2019 tarihinde Külliyemizin temellerini bizzat attık.
Toplamda 12 milyar liralık yatırımla hayata geçirdiğimiz bu muhteşem külliyemizle Türkiye’nin eğitim ve bilim alanındaki hedeflerine biraz daha yaklaşıyoruz.
Uluslararası sıralamalarda Türkiye’yi temsil eden ilk 10 üniversite arasında yer aldık. 141 yıllık köklü tarihinde Türkiye’ye nice siyasetçi, bürokrat, iş insanı, bilim adamı, hoca, gazeteci, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı kazandıran Marmara Üniversitemizin her daim yanında olmaya devam edeceğiz. Üniversitelerimizin yurt dışına açılmasını şahsen çok değerli buluyorum. Üniversitemizde 136 ülkeden 3 bin 500’den fazla uluslararası öğrencinin tam zamanlı olarak okumasından memnuniyet duydum.
“Misafir öğrencilerin Türk ekonomisine yıllık katkısı 3 milyar dolar civarında”
Her yıl binlerce öğrenciyi yurt dışına eğitim için gönderiyoruz. Türkiye’de ise dünyanın 198 farklı ülkesinden yaklaşık 340 bin öğrenci var. Bu öğrencilerin yüzde 95’i kendi imkanlarıyla okuyor, yani masraflarının tamamını kendi ceplerinden karşılıyor. Misafir öğrencilerin Türk ekonomisine yıllık katkısı 3 milyar dolar civarında. 2010’ların başında bu rakam yaklaşım 200 milyon dolar seviyesindeydi. Ülkemiz açısından bu tablo eleştirilecek değil, tam aksine alkışlanacak, övünülecek bir durumdur. Hükümet olarak nitelikli, öğrenmeye, araştırmaya hevesli, ülkemizi tanımak, Türk kültürünü ve dilini öğrenmek isteyen başarılı öğrencilerin Türk üniversitelerinde okumasını teşvik ediyoruz. Ancak son yıllarda kökü dışarıda mahfiller tarafından körüklenen ırkçı faşizm ülkemizin bu gayretlerine sekte vurmaya başladı.
Türkiye’de ırkçılık adı altında çok açık bir Türk düşmanlığı, Müslüman düşmanlığı, topyekün Türkiye düşmanlığı yapılmaktadır. Bunların bir kısmı özellikle öne çıkan bazı şaibeli isimler, apaçık bir ihanet içinde Türk düşmanlarının değirmenine su taşımaktadır. Allah'ın izniyle gençlerimizin bu tuzağa düşmesine fırsat vermeyeceğiz. Bakınız, biz ülke ve millet olarak hiçbir zaman insanları derisinin rengine, yaşadığı yere, konuştuğu dile göre ayırmadık. Biz asırlar boyunca üç kıta, yedi iklimde hükümranlık kurmasına rağmen tarihinde sömürgecilik ayıbı olmayan bir devletiz. Böyle bir milletiz. Hiç kimse bu beyaz sayfaya leke bulaştıramaz.
“Siyasete müdahale etmek için gençleri kullandılar”
Birtakım kirli eller bu ülkenin pırıl pırıl çocuklarını henüz hayatlarının baharındayken birbirine düşman ettiler. Sağ dediler, sol dediler. Alevi, Sünni, Kürt, Türk dediler. Delikanlılarımızın heyecanlarını istismar ederek ailelerine çok büyük acılar yaşattılar. Milletimizin istikbali olan yüzlerce üniversite öğrencisi hayatını kaybetti. Gençlerimiz, üniversitelerimizi esir alan kör şiddetin kurbanı oldu. Bugün hatırladıkça yüreklerimizi yakan nice dramatik olay yaşadık. Burada şu gerçeği açık açık söylemek durumundayım. Hem 27 Mayıs öncesinde hem de 12 Eylül darbesi öncesinde emellerine ulaşmak için hep gençleri kullandılar. Türk ekonomisini çökertmek için gençleri kullandılar. Siyasete müdahale etmek için gençleri kullandılar. Darbeye uygun ortam hazırlamak için bu milletin evlatlarını kullandılar. Toplum kesimleri arasında duvarlar örmek için gençlerimizi kullandılar. Tüm bunların bedelini milletçe hepimiz ödedik. Ekonomide kalkınma yolculuğumuzun sık sık kesintiye uğramasıyla ödedik. Demokraside vesayetin gölgesinden çıkamayarak ödedik. Hak ve özgürlüklerde yasalara mahkum edilerek ödedik. Güvenlikte terör örgütlerine istismar imkanı verilmesiyle ödedik. Toplumsal barışta, uzun yıllar kapanmayan kutuplaşmalarla ödedik. Milli birlikte ezeli ve ebedi kardeşliğimizin zayıflatılmasıyla ödedik.
Bizim yaşadıklarımızı gençlerimiz yaşamasın, bizim çektiğimiz sıkıntılarla çocuklarımız karşılaşmasın diye çok çetin mücadeleler yürüttük. Cumhuriyet mitinglerinden Gezi olaylarına kadar ülkemizin birliğini, dirliğini, demokrasisini hedef alan her şeyin karşısında durduk. Ne esnafın malını mülkünü yağmalayan vandalların, ne kundaktaki bebekleri katleden bölücü canilerin, ne namuslarına emanet edilen silahları o silahların asıl sahibi olan millete çevrilen FETÖ'cü hainlerin, ne de kendini milletten üstün gören bürokratik oligarşinin milli iradeyi gasp etmesine, milleti aşağılamasına, milleti tehdit etmesine izin vermedik. Her zaman soğukkanlı olduk. Sağduyulu davrandık. Siyasette nezaket bir an olsun elden bırakmadık. Ama milletin emaneti ve iradesi tehdit altında olduğunda hiç tereddüt etmeden tüm gücümüzle buna karşı çıktık. Bizim öfkemiz de sevgimiz de hep milletimiz içindi.
“Gezi olayları sebebiyle özür dilemesi gerekenler demokrasiyi savunanlar değildir”
Birkaç tane ağacın taşınması bahane edilerek başlatılan Gezi olaylarının Türkiye'ye doğrudan maliyeti 1,4 milyar dolardır. Dolaylı etkilerini de hesaba dahil ettiğimizde bu rakam ürkütücü seviyelere ulaşıyor. Türk ekonomisinin en parlak dönemini yaşadığı günlerde alevlendirilen bu olaylarla ülkemize karşı büyük bir komplo kurulmuştur. Tarih bilen, ekonomi bilen, küresel siyaseti doğru okuyabilen herkes Gezi olaylarının birilerinin iddia ettiği gibi gençlerin heyecanına verilemeyecek kadar çok katmanlı bir senaryonun parçası olduğunu anlayacaktır. Kimse kusura bakmasın, ama biz bu gerçeklere gözlerimizi kapatamayız. Milleti ve milli iradeyi hedef alan bir kalkışmayı meşru bir demokratik eylem olarak göremeyiz. Gezi olaylarıyla ilgili tarih hükmünü vermiş, millet hükmünü vermiştir. Hepsinden öte bağımsız Türk mahkemeleri hükmünü vermiştir. Şimdi bakıyorsunuz birileri çıkıyor, sapla samanı karıştırarak bu meseleyi tekrar gündeme getirmeye çalışıyor. Türkiye'ye milyarlarca dolar faturası olan böyle bir kalkışma üzerinden kendilerince bir özür bahsi açıyorlar. Onlara şunu söylemek isterim. Evet, 11 sene sonra da olsa, çok geç de olsa bu hadise ile ilgili samimi nedamet cümlelerine ihtiyaç vardır. Gezi olayları sebebiyle çıkıp özür dilemesi gereken birileri varsa bunlar tabii ki demokrasiyi ve milli iradeyi savunanlar değildir. Tam tersine bu hadisede asıl öz eleştiri vermesi gerekenler haftalarca sokakları ateşe, kaosa, gerilime, kargaşaya boğanlardır. Milletin otobüslerini yakıp yıkanlardır. Çıkıp özür dilemesi gerekenler Atatürk Kültür Merkezi’nin duvarlarını hakaret pankartlarıyla kirletenlerdir.”